Bu içeriği görmek için üye olmanız gerekiyor.
Üye olmak için tıkla.
Max leblebi yemek istiyor “Anne okulda beslenme çantamdaki yiyecekleri Max ile paylaşıyorum.” “Paylaşabilirsin oğlum.” “Max Ali’nin de beslenme çantasındakileri istiyor.” “Max’ın yanında çantası olmuyor mu?” “Oluyor. Nutella’lı ekmek getiriyor ama onu yemek istemiyor. Leblebi yemek istiyor.” Büyükler yöresel yemeklerini kolu komşusuna tanıtmaya çalışırken çocuklar bu çeşitliliğin içinde yetişiyor. Kimse müdahale etmedikçe çocuklar yediği yiyeceği yiyecek olarak kabul ediyor. Ama bazen büyükler “Araplar farklı bir ekmek yiyor”, “Almanlar çok yulaf yiyor”, “Bizde pide yenir” tarzı cümleler kurarak çocukların zihninde toplumu ayırıyor. Oysa yulaf seven yulaf yiyor, börek seven börek. Evde börek, simit yapan pek çok arkadaşım var. Kendileri bu lezzetlerle 30-40 yaşlarında tanışmış. Sevince kendi evlerinde yapmaya başlamışlar. Çocukları ise simitle, börekle büyüyor. Hatta hamurunu kendi açarak baklava yapan bir arkadaşım bile var. “Ben bile yapmıyorum” dedim bir gün ona 🙂 Almanya’nın çok zengin bir yemek kültürü var. Geleneksel Alman yemeklerinin yanısıra Falafel var, Churros var, Sushi var, İskender var, sebzeli soslu makarnalar var. Bırakalım da çocuklar bu zengin kültürün içinde “sizin yemeğiniz” , “bizim yemeğimiz” demeden yetişsin. (İsimleri değiştirdim.)
Yardımlaşmadan ötesi.. Instagram‘daki hesabımı durdurduktan bir kaç hafta sonra Instagram’dan tanıştığım bir arkadaştan bir paket geldi. İçinden çıkan mektubu okurken gözlerim doldu. Güzel anılar arasında yer alması için mektubun arkasının fotoğrafını çektim. Bir iki hafta sonra bir paket daha geldi. Onun içinden de çocuklarım için özel hazırlanmış seccadeler çıktı. Meğer yardımlaşmadan ötesiymiş o hesap. Dayanışma ruhuna sahip insanların buluştuğu bir yermiş. Hani fenomenler reklam amaçlı paket alırlar ya, ben kapattığım hesabımın üzerine iki paket almıştım. Kapatmadan önce de yorgunluğumu paylaşımlarından farkeden, başka bir ülkede yaşayan bir arkadaşım bir paket göndermişti. Ne kadar ince ruhlu insanlarla tanışmışım. 2015-2017 senesinde Suriye, Irak, İran ve Afrika ülkelerinden çok sayıda insan gelmişti Almanya’ya. Almanca kurslarında öğretmenlik yaparken tanışmıştık. Pek çok öğrenciyi yakından tanıma, ihtiyaçlarını fark etme imkanım oldu. İhtiyaçlarını farkedince çevremdeki gönüllülerle birlikte durmamış, harekete geçmiştik. Neler yaptığımızı o dönemlerde sosyal medyadan paylaşıyordum. Yüzlerce insanın kamp dönemine ve kamp sonrası hayatına şahit oldum. Hayata bakışımı değiştirdi onların samimiyeti, cesareti, umudu, sabrı. 2017’nin son aylarında öğretmenliği bıraktım. 2018’de bebeğim oldu. İlk altı ay kamplara girip çıkmak kolay olsa da kızım hareketlenince pek gidemez oldum. Hayatımda büyük eksikliğini hissettim kamplarda kalan insanların. Dayanışmanın olmadığı bir hayat benim için değerini yitirmiş bir hayattı. Yeni Corona kurallarıyla birlikte kampa girmek artık mümkün değildi. Pek çok kez yazmışımdır. Şuan bir eğitim derneğinde (Bildungsträger) Coach olarak çalışıyor, Almanya’ya yeni gelen ailelerin uyum sürecine eşlik ediyorum. Dernekteki diğer Coach’lar gibi ben de pedagogum. Yani görevimiz gelen Job Center müşterilerini anlamak, motivasyonunu yükseltmek, engelleri birlikte aşmak. Bu işimi gönüllü olarak sosyal medyaya taşıdım. Instagram ve Twitter üzerinden pek çok kişiyle tanıştım. Dinledim ve yardımcı olmaya çalıştım. Kimi mesleki kariyeriyle alakalı fikir alışverişi yapmak istedi, kimi sadece paylaşımlarımı görmek istediğini söyledi. Birisi şöyle bir mesaj yazmıştı: Yapayalnız kaldığım bu şehirde güne sizin paylaşımlarınızla başlıyorum. Siz gülümserken ben de ekrana bakıp gülümsüyorum. Twitter sakinliğini korurken Instagram hızla büyüdü. Arkadaş listem 2000 kişiye yaklaşmıştı. Hemen hemen hergün buradaki hayata dair bilgiler paylaşıyordum. Günde 40-50 özel mesaj cevapladığım oluyordu. Bütün dikkatimi listemdeki insanlara vermiştim. Benim için bilgi paylaşmak değildi önemli olan. Birebir bağ kurmak, dinlemek, anlamak, çözüm üretmek. Motivasyonunu kaybetmiş kişileri tekrar motive etmek. Zamanla ihtiyacın azaldığını farkettim. Bilgi paylaşımını durdurdum. Sadece yazı paylaşıyordum. Sonra onu da durdurdum. Bir kaç nedeni açıkladım son paylaşımımda. Diğer nedenleri açıklamak istemedim. Siz sosyal medyadan ne istiyorsanız sosyal medya size onu sunar. Ben yardımlaşma ve dayanışma için burdayım. Bunun için burda olanlarla iletişime devam etmek istiyorum. Ama hangi mecrada, nasıl olacağına dair henüz bir fikrim yok. Bu konuda bir fikriniz varsa benimle paylaşın lütfen. Meryem ve Maria’nın hayatından kesitler paylaştığıım Instagram hesabım: @meryemundmaria Gezi ve sosyal hayatımı paylaştığım Instagram hesabım: @momstravelworld İnsan ilişkilerinde kullandığım metodları paylaştığım hesabım: @happymomscreativeworld Coaching bilgileri paylaştığım Twitter hesabım: @betulozdemirco1
Ofise giden yol İşe gitmek için arabayla yola çıktım bu sabah. Gökyüzü çok etkileyiciydi. Bir yandan arabayı kullanıyor bir yandan gökyüzünü izliyordum. Yol bomboştu. Yavaşladım. ‘Bu sabah strese sokmayacaksın kendini’ dedim kendime. Güneşin doğduğu yöne doğru ilerliyordum. İşyerine yaklaştığımda iki seçenek vardı. Sağa dönüp işe gitmek, Sola dönüp güneşin doğuşunu izlemek. Direksiyonu sola kırdım. Nehrin kenarına çektim arabayı. “Günaydın” dedi nehir bana. Onu ilk kez böyle görüyordum. Sonra gökyüzüne yöneldim. Güneş de “günaydın” dedi bana. Bulutlar da.. Ağaçlar da.. İçim ısındı. Oysa hava çok soğuktu. Üşüdüğümü hissetim. Pek çok kez ihmal ettiğim bedenim ‘Ben de burdayım’ diyordu. Dünya üzerindeki varlığımı hissettim bir kez daha. Ruhum aldığım nefesle canlandı. Çok vaktim yoktu. Ofise geçmeliydim. Hüzünle ayrıldım yanlarından. Yolda kendimi sorguladım. “Hayat bu mu?” Sabah kalk, çocukları okula gönder, işe git, çocukları okuldan al, yemek yap, evi temizle, çamaşır yıka, film izle, sosyal medyada gez, birşeyler oku ama edindiğini bilgiyi başkasıyla paylaşma. İnsanlardan uzaklaş, hayvanlardan uzaklaş, topraktan uzaklaş. Daha fazla para için daha fazla çalış. Hedefine ulaşmak için sağlığını gözden çıkart. Kalırsa vaktin doğaya at kendini. Yoksa ertele. Tekrar ertele, tekrar ertele. Dünya yüzümüze gülüyor her an. Peki biz neden somurtuyoruz? Hayatımızdan gelip geçen şeylerin bizi üzmesine neden izin veriyoruz? “Yol ver gitsin” dedim kendime. Çevrendeki negatif enerji pozitif enerjini mi tüketti? Direksiyonu kır sola. Güneş her sabah aynı noktada seni bekliyor! Nehir seni bekliyor! Ağaçlar, böcekler seni.. “Eyvallah!” dedim girdim ofise.